Tek başına çocuk yetiştirmenin artıları da var canım. Hep şikayet ediyorum, evet zor ama bir insanın başına gelebilecek en kötü şey değil. Kabul edelim ki problemli, sıkıntılı bir yaşamdansa insanın evladı olup da evliliğin problemleri ile uğraşmadığı zaman hayat çok güzel oluyor.
Yanlış anlaşılmasın aile olmayı çok seviyorum. Sadece anne, baba, çocuk değil; ananne, babaanne, dedeler, halalar, kuzenler, eniştenin ablası, teyzenin komşusunun neşeli kızı, yılda birkaç kere ziyarete gelen dayı ve süslü yenge, ailenin üstün zeka bilim adamı oğlu ile şımarık ama dünya tatlısı prenses kız kardeşi, yaramaz ikiz kardeşler ve yorgun ama güçlü anneleri, birbirine yıllardır bağlı, çok kavga eden ama birbirlerini çok seven neşeli büyük teyze ve enişteleri severim. İnsanların bir arada yaşamasını, beraber çocuk büyütmeleri bence çok güzel bir şey. İnsanın onu seven bir eşinin olması, ebedi bir dostu olması da süper ama işte olmayınca olmuyor.
Olmayınca ve çocuklu olunca; bekar anne, bekar baba olunca dünya çok daha korkutucu geliyor. Benim durumumda olup; bekar anne olup aileden uzakta olanlar olduğu gibi, özellikle bekar anne olunca, ailesinin yanına taşınmak zorunda kalan kadınlar var. Daha boşandıktan sonra çocuğu ile baba evine dönen bir baba duymadım. Vardır elbet.
Fakat şartlar ne olursa olsun hayat güzel tarafından bakılınca güzel. Ben de bekar anne olmanın güzel yanından bakmak istiyorum bugün çünkü pek pozitif günümdeyim ve ayrıca kendimi iş stresinden uzaklaştırmanın bir yolunun tüm ofis politikaları ve olayları ile neden uğraştığımı hatırlamak olduğunu düşünmekteyim. Bakalım yanılıyormuyum?
1. Çocuğun belirli rutin ve disiplin konuları ile ilgili çocuğunuzun önünden sizinle tartışacak kimse yoktur. Evet, diğer yandan bencil bir kişi ile karşı karşıyasınız sizin zar zor oturttuğunuz rutini bozacak bir eski eş vardır ama olsun. Neticede o çocuk size geri döner ve zaman için de anne düzeni, baba düzeni diye ayırt etmeyi bilir. Ha, çocuk cin ise, ki bir çoğu öyle ve "ama babam gece yarısı korku sinemasını izlemeye izin veriyor" yada "annem istediğim pembe elbiseli bimilyonuncu barbie'yi almıştı amaaaa" diyen şirinlik ile şımarıklığı mükemmel harmanlayan manipülasyon ustası; siz daha güçlü bir ebeveyn olmayı öğreniyorsunuz. Keza çocuğun aklını çelecek her zaman birileri olacak hayatında: bir şey olmaz diye bol bol şeker veren dede, siz hayır demenize rağmen almadığınız oyuncağı çocuğa alan teyze, "okuldan kaçalım bu ders" diyen arkadaşı, "bir kere denesen ne olacak ki" diyen haytalar...liste uzadıkça uzar. Çocuk, kim olursa olsun karşısındaki; doğru ve yanlışı ayırt etmeyi öğrenmeli, kendini savunabilmelidir. Tabii bunun için yasakladığınız şeyleri, oturtmak istediğiniz alışkanlıkların sebebini anlatmakta fayda var.
2. Eğer çocuğa boşanma olayı veya allah korusun, ölüm olayı, düzgün bir biçimde anlatılırsa kayıpların hayatın bir parçası olduğunu öğrenir ve hem sizi iyi bir model olarak güçlü olmayı kılar hem de kendi de güçlü olmayı öğrenir. Önemli olan ebeveyn olarak kaybı anlamak, kabullenmek ve ne olursa olsun hayata devam etmektir. Çocuğunuz var, vazgeçemezsiniz. Çocuk var, hayat devam etmek zorunda. Kocanız veya karınız sizi terk etti diye günlerce o yorganın altında, kafanızı gömüp yatamazsınız. Günlerce sağlıksız gıdalarla beslenemezsiniz. Üzüntünüzü unutmak için kendinizi içkiye veremezsiniz. Çevrenizdeki insanların "ah, vah" söylemlerine kulak veremezsiniz. İnsanların abuk subuk yorumlarından çocuğunuzu korumak zorundasınızdır. Zordur çok zordur ama ayağa kalkıp, silkinip, evladınızın elinden tutup yol alma zamanıdır. Siz ne kadar güçlü ve sağlıklı olursanız, çocuğunuzun psikolojisi ve sağlığı o kadar iyi olur. Siz evladınıza bunu borçlusunuz, o da size.
3. Tatlı günlük rutinleriniz olur. Ben her sabah oğlum daha uyurken kalkıp ona ve kendime beslenme kutusu hazırlıyorum. Sağlıklı gıdalar alıyorum. Yemek işini taze olması için akşamdan haletmiyorum. Duşumu alıyorum, oğlumun yanına sokulup onu uyandırıyorum. O kalkarken ben ayakkabılarımı ayağıma geçiriyorum. Ben işe giderken o mutfak penceresinden bana el sallıyor. Eve geldiğimde, o okuldan eve dönmüş oluyor. Her gün aynı şey: Kapıyı çalarım, o "kim o" der, ben "benim" derim, o da "sen kimsin" der kıkırdar. Ben de elim kolum dolu "oğlum benim aç kapıyı yaw" derim, bu da kıkırdayarak kapıyı açar. O ödevi yaparken ben yemek yaparım, spor ayakkabılarımı geçirir koşmak için kapıdan çıkarken bu ayağıma yapışır gelmek ister, önce hayır derim sonra bu beni ikna eder, ben koşarken basket sahasında sayar "biiiiiirrrrr, kiiiii, anne çok yavaşsın....bende senle koşuyorummmm" der (ayağında terlikleri) sonra ben ödevi çok, oyalanmasın diye koşumu bitirmeden eve girerim. Yemek yer, ödev biter, dişler fırçalanır, yatar, ben ışıkları söndürür, üstünü örter, iki sıkıştırır, mıncıklarım, öperim, uyumasını söylerim, o uyumaz, konuştukça konuşur taa ki "haydiiii yarın okul var" diyip kapıyı kapatıncaya kadar. Bu rutinimiz bize güven veriyor. Babası varken evde bu rutinlerimiz böyle değildi, başka şeyler vardı her şey elbette ki hep kötü değildi ama böyle değildi. Araya eşin istekleri giriyor, gereksiz bulduğu şeyler oluyor "şımartıyorsun sen bu çocuğu" diyebiliyor gerginlik oluyor. Olmayadabilir ama oladabiliyor.
4. Çocuk yattıktan sonra veya evde yokken, ayaklarınızı uzatıp sessizliğin tadını çıkarabiliyorsunuz. Gerçi bu çok uzun sürmüyor, özlem basıyor, bazen de hüzün. Bir yalnızlık kaplayabiliyor içinizi ama güçlü olmayı öğrendiniz ya; kendinize değer vermeyi, tanrının, evrenin sizin için daha güzel bir planı olduğu düşüncesi doğuyor ve düşe kalka düşe kalka yalnız kalmayı da öğreniyorsunuz. Hiç korkmadınız belki yalnızlıktan ama üzülmemeyi bilememiştiniz bu ana kadar. Artık bunu da biliyorsunuz. Her şey düzelecek, düzelmese de evladınız gelecek ve yine bir koşuşturma başlayacak. Belki de tekrardan seveceksiniz, yine bir eşiniz olacak ve bu sessiz anları yaratmak için vakit bulamayacaksınız. Belki olmayacak ve hobi edineceksiniz. En iyisi tadını çıkarmak. Ailenizin yanına gittiğinizde, onlarla yaşadığınızda; onların eleştirel bakışları, sözler olmadığında çocuğunuz ile ilgilenen onu sizin gibi candan seven dede, babaanne, ananeler için şükran duyacaksınız. Gün gelecek "iyi ki varlar; çocuğuma, bana sahip çıkıyorlar" diyebileceksiniz çünkü çocuğunuzun onları ne kadar çok sevdiğini göreceksiniz ve onun adına mutlu olacaksınız. Eğer aileniz sizi çok rahatsız ediyorsa, eleştirileri kırıcı oluyor ise, değiştireceksiniz. Durumu düzeltmeye çalışacaksınız. Yeterince çok isterseniz, hayırlı ise, düzelecektir. Her şey güzel olacaktır. Olmuyorsa da, zamanı vardır. Vazgeçmemeyi öğreneceksiniz.
5. Aile bütçesi kısıtlı da olsa, yönetmeyi öğreniyorsunuz. Kimseye bağlı olmamayı öğreniyorsunuz çünkü söylenen çocuk yardımları gelmeyecek, gelse de aksayacak, düzenli gelse de taraflardan biri çocuk için harcanılan parayı bir noktada gereksiz bulacak: "ne gerek var dersane'ye okulda öğrensin" "vardı 3 tane montu zaten, ayakkabısı küçülmüştü ondan alsaydın ya". Gelen ekstra harçlıkları çocuğunuzun daha iyi değerlendirmesi için ona yardımcı olacaksınız yada fatura yatırmak için kullanıp, çocuğu kandıracaksınız ki bu çok ayıp bir şey çok; ama ne yapalım zor şartlar zor çözümler gerektirir.
6. Aileden olmayan yakınlarınız, can dostlarınız ile destek ağı yaratabiliyorsunuz. Çocuğunuzun teyzeleri, amcaları çoğalıyor. Gerçek dostlarınız en uyuz halinizde bile sizi dinliyor, "iyi gidiyorsun" diye teşvik ediyor. Sizin tarafınızı tutuyor, sizi rahatlatıyor. Hatalı olduğunuz yerlerde sizi uyarıyor. Yardıma ihtiyacınız olduğu için yardım eli uzatıyor, fedakarlıklarda bulunuyor. Çocuğunuzun güvenliğini düşünecek, asla yanlız hissetmemeniz için hep yanınızda oluyorlar. Çocuğunuzun başka bir yerde kaldığı gecelerde yanlız kalmamanız için sizi evlerine davet edip, meşgul edecekler.
7. Vaktinde uyuyup uyanıyor, sağlıklı besleniyor, çok çalışıyor, daha sağlam bir gelecek yaratmaya çabalıyorsunuz. Birileri ile (anne, baba) yaşıyor olsanız da, her sabah vaktinde çocuğunuz için uyanıyorsunuz. Çocuk ile tek başınıza yaşıyorsanız, çocuğunuzun kahvaltısını hazırlayacak tek kişi sizsiniz. Düzenli olmayı öğreniyorsunuz. Sırtınızı yaslayacak kimsenin olmaması, size ayaklarınızın üstünde durabilmek için gerekli tüm gücü aslında içinizde var olduğunu kanıtlayacak. Paranız az da olsa, yaşam koşullarınız istediğiniz gibi olmasa bile durumu düzeltmek için her zaman şansınız olacağını öğreneceksiniz, şansınız yoksa yaratacaksınız çünkü evladınızın sağlıklı gelişimi buna bağlı. Okuyup, araştırıp, öğreneceksiniz.
8. Hasta olduğunuzda, iyileşmek için en hızlı yolu buluyorsunuz.
9. Çocuk ile tek başınıza seyahat etmeyi öğreniyorsunuz. Oyalama, meşgul etme konusunda ustalaşıyorsunuz.
10. "Zombiler nasıl ölür?", "Bebeğime pırıltılı sarı elbise mi giydirsem, pembe mi?", "En uzun dinozor hangisi?", "sümük neyden yapılır?" gibi taramalı tüfek hızında art arda gelen ve başı sonu belli olmayan sorulara "bilmem babana/annene sor" diyemeyeceğiniz için manyak bir genel kültürünüz oluyor. Kabul, garip bir genel kültür anlayışı ama yine de genel kültür.
11. Sabır, çok çok sabırlı oluyorsunuz. Hassas olmayı öğreniyorsunuz. Çocuğunuzun duygularını dinlemeyi, denetlemeyi daha hızlı öğreniyorsunuz. Sabırlı olamadığınız zamanlarda da sinir krizi geçirip belli etmemeyi öğreniyorsunuz. Ustalaşıyorsunuz.
ve en önemlisi
12. Sizi candan üzen, terk eden, hayatınızı kaplayıp sonra yok olan insanı affetmeyi, onun hakkında kötü düşünmemeyi, konuşmamayı öğreniyorsunuz çünkü sizin için ne olursa olsun o kişi çocuğunuzun annesi/babasıdır ve her şey bir kenara, çocuğunuzun duygularına saygı göstermeniz gerektiğini bilirsiniz.
İlk tercihimiz illaki aile olmaktır ama hayat şartları buna izin vermemişse ne yapalım. Kolay değil hiç kolay değil ama imkansız da değil, daha ne sıkıntılar var! Amerikalıların dediği gibi; hayat size limon veriyorsa, limonata yapın.
Hah şimdi canım naneli limonata çekti! Rejimdeyim ya! Dünya anne, dünya göbekli anne. Bereket sembolü benim göbeğim bereket! Hıh!
Ne zaman canım sıkılsa, bu şarkı beni mutlu eder. Haydi dans edin, çocuklarınız sizi mutlu, şapşal ve güçlü görsün: